bugün
yenile
    1. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bana her sonun bir başlangıç adımı olduğunu ve her başlangıcın bir son adım olduğunu irkilerek fark ettiren ilhami algör'e ait kitaptır. birkaç saatte / bir çırpıda bitiyor. kendine has bir üslubu var yazarın, biliyorsunuz, aynı şekilde. full betimleme ve beyin içi konuşmasına şahit oluyoruz. zaten bir yerde kendi iç sesine şu şekilde isyan ediyor yazar; bir iç ses'in ikide bir insanı kıçından donu düşmüş bir durumda gösterme gayreti niye? yazarın yazım dili ve konularını işleyişi ya çok seviliyor ya da hiç sevilmiyor, orta yollu bir sevgi besleyen ne yazık ki pek göremedim. ben fakat müzeyyen bu derin bir duygu kitabından beri kendisini seviyordum, bu kitapla birlikte sevgim pekişti. iki kere iki hafta arayla okudum bu kitabı ve ilk okuuduğumda aklımda şu oluşmuştu; nasıl ki gogol'un palto'sunu, dostoyevski'nin yer altından notlar'ını kaç kere okuduğunu hatırlamıyorsan, sanırım bunu da öyle okuyacaksın. ikinci okuyuşunda farklı bir karakter gördüm, ilkinden daha da kararsız, daha da uzak bir karakter. algör bu kitabında damağımda kekremsi bir burukluk bıraktı... bir yanı eksik, bir arayış içerisinde, uzaya gönderilecekler listesi yapan bir yanı da komik bir adam. kitabın içerisinden bir de alıntı bırakayım: belirsizlik vaadkar bir aralıktır. bazı insanlar o aralıkta yaşamayı sever. böylece kendilerini oyalar, oluşlarını ertelerler. kendini kandırmak da insani bir hal'dir. insanın kendisini olduğunu sandığı kişi, bir ölçüde kurgu olabilir. şartların dayattığı tercihlerin kurgusu.